Ahmet Elkubbanci 1958. yıl Necef doğumludur. Irak’ın ünlü din bilgelerinden biri olarak bilinmektedir. Dini eğitimini Necef’te, Beyrut’ta ve Kum’da almıştır. Tanınmış şii alimlerinden Muhammet Bagirsadr ve Muhammethüseyn Fazlullah’tan da ders almıştır. Atası ve beş kardeşi Saddam tarafından öldürülmüştür. Elkubbanci bu yüzden Irak’tan kaçarak İrana yerleşir. Bu zaman İran-Irak arasında savaş vardır ve Elkubbanci İran ordusunda Irak’a karşı savaşta yaralanır.
İran’da uzun süre yaşamadan önce tam geleneksel bir şii
gibi düşünüyordu. İran yaşamı süresince Elkubbancinin görüşlelrinde önemli değişim ve dönüşümler meydana çıkar. Önceler Destğeyb
ve Taligani gibi gelenekçi İranlı şii yazarların yapıtlarını Arapça’ya çeviren Elkubbanci sonralar Soruş, Şebüsteri
ve Melikyan gibi modern tefsircilerin de kitaplarını Arapça’ya tercüme etmeye başlar. Elkubbanci derinden modern tefsircilerin
etkisi altında kalır. Bu etkilenmeyi onun vahiy hakkında telif ettiği çeşitli eserlerinde
açıkça görmek mümkündür. Vahiy hakkında telif ettiği “Peygamberlik ve Tanrısal vahiy
sorunu” kitabı bu etkilenmenin sonucu olarak meydana çıkar. Bu kitapta vahiyle
ilgili beyan ettiği görüşler Soruş’un ve Şebüsteri’nin görüşleri ile örtüşmektedir.
Elkubbanci’nin yeni görüşleri siyaset dünyasından da kenarda kalmadı.
Saddam’ın devrilişinden sonra Elkubbanci Irak’a döndü. 2012. yılın evvellerinde İran’a seferi sırasında İran istihbaratı tarafından tutuklandı.
Necef’in imam cümesi ve İran tarafından desteklenen “Irak
Yüksek Konseyi”nin üyesi olan kardeşi Sadreddin Elkubbanci’nin raporu ve baskısı üzerine onun İran istehbaratı tarafından
tutuklanıp sorgulandığı bildirilmiştir. Sadreddin Elkubbanci onu tekfir ederek
dinden çıktığını duyurmuşdu. Ahmed Elkubbanci’nin İran’da yakalanması Fars dilli medyada az yansısa da, ancak
Arap dilli medyada geniş yer aldı. Irak’ın liberal
siyasetçilerinden olan ruhani Eyad Cemaleddin Elkubbanci’nin tutuklanmasına karşı çıktı. Bunun üzerine İran’ın Bağdat’taki büyük
elçiliği karşısında itiraz gösterisi düzenlendi. Bu baskılar üzerine Elkubbanci
serbest bırakıldı. O, şimdi Irak’ta yaşamaktadır.
Elkubbanci’nin yakalanmasından önce İran’da yayımlanan “Din ayının kitabı” adlı dergide yazarı
bilinmeyen bir yazı yayımlandı. Bu yazıda Elkubbanci’nin “Kadın, kavramlar ve hukuk” kitabı incelenmişdi. Yazıda
“bu kitap Irak’a nufuz eden kültürel baskının sonucu olaraq yeni
fikirler içermekdedir” söylenmekte idi.
“Arap ateistlerinin dergisi”nin
Ahmet Elkubbanci ile ettiği söyleşi dört bakımdan önemlidir:
1-
Ateist
olduklarını açıkça beyan eden kişiler ve ya kurumlarla dindarlar ilişki kurmaz,
söyleşmezler. Bu açıdan Ahmet Elkubbanci’nin
bizimle söyleşmesi bir örnek teşkil edebilir. Gelecekte dindarlar ve ateisitler
arasında diyaloğun sağlanması açısından bu söyleşi çok etkili olabilir.
2-
Diğer
yandan İranlı ateistler de dindarlarla söyleşiye girmeyi hiç denememişler. “Arap
ateistlerinin dergisi”nin gerçekleşdirdiği bu söyleşi İranlı ateistler için de
bir örnek oluşturabilir.
3-
Kum
İlmi Havzasının aydınlatıcı sosyal bilimleri önemsemesi Necef, Kerbela ve Samira
gibi merkezlerle mukayisede daha ileri düzeydedir. Anlaşılan Elkubbanci İrak’a dönüp ve kendisinin köktenci görüşlerini internette
paylaşdıktan sonra İrak’lı ruhanilerin itirazıyla karşılaşmamıştır.
Lakin kendisi İrak’ta da tekfiri görüşün egemen oluşundan yakınmaktadır. Ancak
o, Irak’ta deyil, İran’da tutuklandı.
Bu bakımdan İran ve Irak arasındaki farkı belki Irak’ta seküler, İran’da ise dinci
rejiminin egemen olması ile açıklamak olur.
4-
İran
dini aydınlanma hareketi yalnızca ülkenin içinde değil, İran dışında da yaygındır.
Özellikle İran dışında Afganistan ve Tacikistan gibi Fars dilli ülkelerde de
böyle bir hareket vardır. İran’daki dini
aydınlanmacılık hareketi tercüme yoluyla Arap ülkelerini de etkilemektedir.
Şimdi ise Ahmet Elkubbanci ile yaptığımız söyleşyi sunuyoruz:
-
Arap
ateist: Siz Necef İlmi Havzasında
eğitim alıp orada fıkıh ve üsul öğrendiniz. Bu havzadaki eğitim size ne öğretdi?
Oradaki eğitim sistemi hakkında genel görüşleriniz nedir? Bu eğitimin size ne
gibi yararı oldu?
- Ahmet Elkubbanci: Havzadaki eğitimim bana çok şeyler öğretti. Özellikle dini alanda daha önceden bilmediklerimi öğrendim. Ancak bu eğitimin bana ve topluma faydası hakkında soru sorsanız, şöyle yanıtlardım ki, ömrümün çoğunu çalan bu eğitimin ne bana, ne de topluma yararı olmuştur. Sadece ömrümü ve enerjimi yitirdim. Lakin şimdi o öğrendiklerimle şimdi bu bilgileri sorgulamak ve batıl olduklarını ispatlamak yetisine sahib oldum. Şimdi bütün bu bilgilerin gereksiz ve tarihe yararı olmadıklarını tutarlı bilgi ve belgelerle ispatlayabiliyorum. Tek ümidim de zaten budur. Yani dini araştırmalarda ussal bir dönüşüm yaratmak isterdim. Sonraki kuşakların bilgilenmesine ve aydınlamasına yararlı olacak akla dayanan bir yöntem geliştirmek isterdim.
- Ahmet Elkubbanci: Havzadaki eğitimim bana çok şeyler öğretti. Özellikle dini alanda daha önceden bilmediklerimi öğrendim. Ancak bu eğitimin bana ve topluma faydası hakkında soru sorsanız, şöyle yanıtlardım ki, ömrümün çoğunu çalan bu eğitimin ne bana, ne de topluma yararı olmuştur. Sadece ömrümü ve enerjimi yitirdim. Lakin şimdi o öğrendiklerimle şimdi bu bilgileri sorgulamak ve batıl olduklarını ispatlamak yetisine sahib oldum. Şimdi bütün bu bilgilerin gereksiz ve tarihe yararı olmadıklarını tutarlı bilgi ve belgelerle ispatlayabiliyorum. Tek ümidim de zaten budur. Yani dini araştırmalarda ussal bir dönüşüm yaratmak isterdim. Sonraki kuşakların bilgilenmesine ve aydınlamasına yararlı olacak akla dayanan bir yöntem geliştirmek isterdim.
-
Arap
ateist: Sayın Elkubbanci, siz
kendi görüşlerinizin topluma ulaştığını düşünüyor musunuz, yoxsa bu görüşlerin
hele ilk aşamada olduğu fikrinde misiniz? Görüşlerinizin toplum içinde
yayılmasından ne gibi beklentiniz var? Sizce sizin görüşlerinizin izleyicileri
durağandır, yoxsa devingen mi? Görüşlerinzin yayılması Irakla sınıerlı mı, yoksa
Irak sınırları dışına da ulaşmıştır?
-
Ahmet
Elkubbanci: Anlaşılan yeni
düşünceler topluma ulaşabiliyor. İster benim, ya da başkalarının yeni dini
düşünceleri topluma ulaşabilmektedir. Yeni dini uyanış dalgalanımı vardır. Politik
İslam’ın ve diğer ideolojilerin içinin boş olduğu ifşa
edilmiştir. Geçenlerde Mısır’da və Tunes’te islamcı partilerin
halk tarafından protesto edildiğine tanık olduk. Dini düşünceyi, fıkhı, şeriat
eksenli hukuk anlayışını ve hatta Kur’anı bile sorgulayacak düzeyde müslüman bilinci
ilerlemektedir. Tüm bu gelişmeler kutsanmış tabuların devrilmesi ile ilgili
açıkça örneklerdir. Arap zihni kendi çevresine örümcek ağı örerek kendisini
karanlık geçmiş mirasının kölesi olarak görmektedir. Bence bu ağlar sökülmek
üzeredir. Yeni dini düşüncelerden etkilenen ve yenilikleri izleyenler devingen
bir akım oluşturmuşlar. Geleneksel dinci bir ortamda ne denli zor olsa da,
böyle bir hareket bütün imkansızlıklara karşın oluşa gelmiştir. Kavimci ve
tarihperest Arap toplumunda bu biçim gelişmeler yeni dini görüşleri olumlu
yönde etkileyecektir. Irak’ta benim hayatımda ortaya çıkan
olaylar buna açık bir örnek olabilir. Bölge devletlerinin İran’ın islamcı anlayışından ve propagandasından
korktuklarını biliyorsunuzdur. Ama korkunç İran devleti benim tutuklanmamla
ilgili olarak halkın İran elçilikleri önünde geçirdiği itiraz gösterilerinden
korkarak beni serbest bırakmak zorunda kaldı. Bağdat’ta ve Basra’da halkın
itirazı üzerine İran rejimi beni bırakmak zorunda kaldı. İran rejimi bana karşı
ağır ittihamlar ileri sürmüş ve üzerimde bazı denemeler gerçekleştirmek
üzereyken bu itirazlar başladı.
-
Arap
Ateist: İdealarınızın
gelecekte gerçekleşmesi doğrultusunda ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda geleceğe
iyi niyyetle yaklaşmanızı söylemek mümkün mü?
-
Ahmet
Elkubbanci: İdealarla ilgili
hoş niyyetli olmaktan ziyade ben bu ideaların toplum tarafından özümsenmesi
konusunda hoş niyyetliyimdir. Hoş niyyetli oluşumun sebebi halkın bu gibi
idealara hissen ve fikren açık olmalarıdır. Bu ideaları yaşamlarında özümsemeye
çalışan bir halk gerçekliği var ve önemli olan da budur. Optimist olmaktan
başka çaremiz yoktur diye düşünüyorum. Özellikle bu idaların çağ ve onun
melzemeleri ile uyumlu olması da çok önemli. Bu, modern yaşam ve gerçeklikle
uyum içinde olmayan, ancak din evliyalarının omuzlayıp yıllar boyunca
taşıdıkları gereksiz tarihperest ideanın tam tersinedir.
-
Arap
ateist: Sizi nasıl
sınıflandırabiliriz? Siz sünni misiniz, yoksa şii mi? Mutezili misiniz, yoksa Kur’ancı
mı? Ya da bir başka gruba mı mensupsunuz?
-
Elkubbanci: Ben insanların insanlığını yok eden tüm çerçevelere
karşıyım. Ben tüm mezhepleri yok hükmünde saymaktayım. Bana göre sünnilik ve şiilik
aynı ölçüde batıldırlar. Çağımızda bize miras kalan İslam Tanrı katında mevcut
olan İslam değildir. Bu İslam çerçevelenmiş bir İslamdır. Bu İslamla hiçbir
kişi manevi ve ahlaki kemala ermez, eremez. Bu İslamla taassup, cahillik,
hurafe, kavmi ve mezhebi savaşların tohumu ekilebilir. Günümüzde İslam gericiliğin
bir etkeni duurumunda ve müslümanların vahşiliğine meydan açmakla yanaşı,
onların akıllarının uygarlığa ve yeniliğe açılımını kör etmektedir.
-
Arap
ateist: Hırıstyanlık ve yahudilik
hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle son zamanlar Arap ülkelerinde, hususen
Mısırda yaygınlaşan bahailik hakkında görüşünüz nedir?
-
Elkubbanci:
Daha önce de belirttiğim gibi
hırıstyanlık, yahudilik, bahailik ve diğer dinler de İslam gibi toplumsal bir
sınıflandırılmadan ibaretler. Tanrı tarafından gönderilmiş din değiller. Ünlü
toplumbilimci Dürkhaim’in de belirttiği gibi bu
sınıflandırmalar belli bir ideolojiye dayanarak toplumsal ilişkileri pekiştirmek
amacı taşımaktadır. Toplum bireylerinde toplumsal kimliğe hizmet eden din de
ırk, dil ve vatan gibi kavramlardan öte bir şey değildir. Oysa tanrısal din dediğimiz
olgu insanın kalbi ile yaşaması gereken temiz bir imandır. Bu iman kendisini
aşk ve Allah’a tevekkül kalıbında, ahlaki değerlere ve insani
ideallere bağlılık biçiminde gösterir. İlahi din vicdan dediğimiz şeyin ta
kendisidir. Vicdan bütün insanların içinde var olan Tanrının sesidir. Din ve
mezhebinden asılı olmayarak her birey kendi yaşamında vicdanın sesini dinlemek
yükümlülüğünde olmalıdır. Çünkü Tanrı insanların görünüşüne değil, gönlüne
bakar. Nitekim bir hadiste de “Tanrı sizin cisimlerinize ve zahirlerinize
bakmaz, yüreklerinize bakar”[1]
şeklinde denilmiştir.
-
Arap
ateist: Örütler (metinler), dini
akait ve zahiri anlama üzerine eleştirel yaklaşmışsınız. Kur’an üzerine
düşünceleriniz nedir? Kur’an, hadis ve dini kalıtımla ilgili ne düşünüyorsunuz?
-
Elkubbanci: Dinsel örütleri (metinleri) anlayabilmemiz için
hermenöitik ilmini özümsemek mükellefiyetindeyiz. Hermenöitik verilerinden
yaralanmazsak, vahiy bizim için esin kaynağı olamaz ve nebevi mirası
anlayamayız. Çünkü günümüzde yaygın olan örütleri zahrine göre anlama şekli bizi
eskilerin devinimsiz din algısı içinde mahpus ediyor. Bir haldeki ihtiyaçlar ve
düşünceler değiştikçe hakikatler ve kültürler de değişmektedir. Sonuç olarak şeriat hükümleri ve dini fikirler de değişmek zorundadır. Bunu şöyle
söyleyebilirim: 1- Tarihsel bağlamını ve dokusunu göz önünde bulundurmadan dini
bir örütü (metni) tamamen başka dokusal özelliğe sahip olan bir devirde
uygulamak olanaksızdır. 2- Metnin anlaşılması için müfessirlerin ve fakihlerin
düşüncelerinin ve ön yargılarının etkisini bilmek gerekir. 3- Dini metni müfessirin eğilimlerine tabi
etmemek gerekir. Böyle olduğunda kendi tefsirimiz kendiliğinden akıl dışılığına
sürüklenir. 4- Dinsel metinlerde geçen mecazlar ve
istiareler konusunda doğru anlama deneyimimiz olmalıdır. Bu mecazları da çevirdiğimizde lafız olarak değil, anlam olarak tercüme
etmeliyiz. Dinsel metinlerde geçen kelimeleri sözlük anlamlarına göre idrak
etmemeliyiz. Ya da bu sözlerin gerçekliği yansıttıklarını sanmamalıyız. Bu
kelimelerin sözlük anlamlarının ötesindeki ifade ettiği anlamı düşünmeliyiz. Böylece
bu anlamaların da tavsiye içerikli inşa-i ehkam olduğunu anlamış oluruz.
-
Arap
ateist: Siz kendi
görüşlerinizi beyan ederken genelde felsefeden ve felsefi yöntemden daha çok
yararlanıyorsunuz. Diğer değerlerle karşılaştırıldığında size göre felsefenin
değeri nedir?
-
Elkubbanci:
Sorunuz felsefi bileşiklikten
yoksun gibi görünüyor. Bizim yalnızca bir tek felsefemiz yoktur. Türlü
felsefelerimiz vardır. Ayrıca, ona muracaat edeceğimiz bir tek felsefi ölçü de
mevcut değildir. Felsefe insanda ussalcılığı güclendirmektedir. Bu, çağımızda
dini metinleri anlayabilmemiz için ihtiyaç duyduğumuz bir şeydir. Dini
düşüncenin hurafeler ve ahlak dışı inançlarla karıştığı bir devirde felsefe
bizi bu bataklıktan kurtabilir diye düşünüyorum. Ama bu felsefi ihtiyaca din
evliyaları şiddetle karşı çıkarak felsefeyi haram olarak duyurmuş ve halkı
ussalcılıktan uzak tutmuşlar. Bunun için de Tanrı dinini akılla kavramak olmaz
diye tutarsız delil de ileri sürmüşler. Onlara göre beşeri us din ve şeriati
anlayabilme yetisinden yoksundur. Böyle bir görüş halkın geri kalmasına,
cehaletin karanlık bataklığına gömülmesine zemin hazırlamıştır. Bu yaklaşım
aklın susturulmasını ve taklidi öne çıkarmıştır. Akıl sustuğunda kendiliğinden
taklit öne çıkar. Bütün hurafeleri din adına kabul eden kişinin terörist olması
için tüm yollar böyle açılmış olur.
-
Arap
ateist: Çağımızda bilim aklın da ötesine
çıkmış gibi görünüyor. Bilim ve dinsel örütler (metinler) arasındaki çelişkiler
konusunda ne düşünüyorsunuz?
-
Elkubbanci:
Bilim aklın ötesine
çıkmamıştır. Akıl kendisi evrilip ilerlemiştir. Her çağın kendi kuramsal ve
bilimsel gelişmeleri olur. Eski çağlarda astronomide Batlamyus kuramı geçerliydi. Sonra Kopernik
kuramı onun yerine oturdu. Şûra ve biat
kuramı eski çağlarda geçerli idi. Ama şimdi onu demokrasi ortadan kaldırmıştır.
Çağımızın da gereksinimi şûra ve biat
değil, demokrasidir. Modern bilimle dinsel örütler (metinler) arasındaki
çelişki çok önemli sorundur. Teolojide modern yöntemlere uyarak bu sorunu
çözmek mümkündür. Bilim teorik və din pratik akla dayanmaktadır. İlim ve
din karşıtlığı ile ilgili başka nazariyeler de var, ancak şimdi onun yeri
değildir.
-
Arap
ateist: Müslümanlardan çoğu Kur’anın
ilmi ve edebi icazına inanmaktalar. Sizde de böyle bir inanç var mı? Sizce Kur’an
nasıl mucize olabilir?
-
Elkubbanci: Bu konuyla ilgili ben “Kur’an-i
icazın gizemi” adlı bir kitap yazmışımdır. Orada bir sürü deliller getirerek müslüman
ülemanın icazıyla ilgili savlarını sorgulamaya çalışmışımdır. Bana göre Kur’anda
hiçbir ilmi, edebi ve kaybi icaz söz konusu değildir. Şimdi burada daha
ayrıntılı bilgi veremem, ama kitabımda bu konu ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Ama
makul Kur’an-i icaz bana göre iki konuyu içermektedir: 1- Mutezile ve bazı
şiilerin kabul ettikleri sarfe nazariyesi. 2- Vicdan-i icaz.
-
Arap
ateist: Düşünme yönteminizde
ve sorunları inceleme şeklinizde kendinize özgü bir sepkinizin olduğu
bilinmektedir. Kayıp konusunda sizin görüşünüz nedir?
-
Elkubbanci: Kayıp
dünyasından maksat bazen metafizik, bazen de zahiri cihanın ötesi olmuştur. Kimi
kez metafizik, Tanrının uzmanlık bilimi gibi nitelenmiştir. Kayıp söz konusu
olduğunda kimi kez varlıkşünaslık (ontoloji) ve kimi kez de marifetşünaslık (epistemoloji) göz önünde bulundurulmuştur. Örneğin “kayıp olarak bir
dünya var mı” diye sorular soruluyor. Ya da “böyle bir dünyanın varlığını
ispatlayacak bir veri var mı” gibi sorular da soruluyor. Böyle bir dünyanın
varlığını ussal verilerle ispatlayabilir miyiz, yoksa dine mi muracaat
etmeliyiz? Kayıp aleminin sınırları nereden başlayıp nerde bitiyor? Bu yüzden
bu sorular çok karmaşık suallerdir ve sorunun amacı doğruca belirlenmelidir. Ama
sorunuz yanıtsız kalmasın diye bir kaç kelimede cevap vermek isterim. Tanrı,
ruh, ya da başka bu gibi bir kavramla tanımlanan madde ötesi varlığa materyalistler
inanmaz, bu kavramları da kabul etmezler. Ama bütün dinlerin ve beşeri
kültürlerin arifleri madde ötesi böyle bir alemin olduğunu kabul ederler.
Onlara göre bilimden insana ve dinsel örütlere (metinlere) kadar her şeyin
zahiri ve batını vardır. Biz de böyle inanıyoruz.
-
Arap ateist: Siz kimi söylemlerinizde mutlak kayıp ve onun
Tanrı ile ilişkisi konusunda bir ayrışım ve fark belirtmişsiniz. Tanrı ve
mutlak kavramlarını nasıl açıklıyorsunuz? Sizin felsefi görüşünüz açısından bu
ikisi arasındaki ne gibi ilişki vardır?
-
Elkubbanci: “Bu ikisi arasında” derken hangi “bu iki”yi
diyorsunuz? Genelde Tanrı ile ilişki ussal, düşünsel ve nazari sorun değildir.
Tanrı ile ilişki duygusal, hissi ve kalbidir. Kant’ın dediği gibi teorik akıl
bu alana giremiyor. İşte bu, müslüman ve müslüman olmayan ariflerin beyan
ettiği meseledir. İnsan önce kendi içinde Tanrı ile ilişkilenmek eğilimi hiss
eder. Sonra bu yolda ilerlemeye başlar. Şöyle ki bu ilerleme sürecinde
belleğinde zerre zerre bir Tanrı tasviri oluşmaya başlar. İman ussal bir konu
değildir, insanın Tanrıya olan iç gereksiniminden kaynaklanır.
-
Arap ateist: Tanrı hakkında görüşünüz nedir? Onu nasıl
buluyorsunuz?
-
Elkubbanci: Bu sorunun yanıtı çok uzun olabilir. Lütfen bu
gibi derin ve uzun yanıtlı sorular sormayınız. Çünkü Tanrı meselesi çok bileşik
ve karmaşık bir konudur. Onu tanıma ve ona iman etme de aynı biçimde çok
karmaşık bir konu. Bu, peygamberlerin, ariflerin ve filozofların uğraştığı konu
olmuştur. Bence Tanrının kendisi yerine, Tanrıya iman hakkında konuşursak daha
tutarlıca söyleşebiliriz. İnsanla ilgili olduğu kadarıyla Tanrıya inanmak
Tanrının kendisinden daha önemli olmuştur. Çünkü insan yazgısını belirleyip yaşamını
yönlendiren imandır. İman dışında Tanrının yaşamımıza girecği ikinci başkaca
bir yol yoktur. İnsan da yalnız imanı dolayısıyla ona yaklaşabiliyor. Tanrıya
olan imanı kimse kendi kalbinde hiss etmezse, yaşamında da Tanrı izini
görmeyecektir. İnsan kendi zihninde Tanrıya inansa da, onu kendi kalbinde duymazsa,
imanın ne olduğunu özümseyemez, hiss edemez. Şunu bilelim ki, iman Tanrıya
inanmak değil, Tanrı aşkını yaşamaktır. Tanrı aşkını kalbinde bulamayan kişi
hayatında da Tanrıyı bulamayacaktır.
-
Arap ateist: Sünnet ehli ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
-
Elkubbanci: Ehl-i sünnet derken mezhebi açıdan soruyorsunuz,
yoksa sünni mezheplileri mi nazarda tutuyorsunuz? Ahlaki açıdan sünnet ehli,
yoksa itikadi açıdan mı? Ya da onların milli ırkları ve ussallık konuları mı
söz konusu? Bu, aydınlanması gereken anlaşılmaz ve karışık bir sorudur. Herhalde
daha önce söylediğim gibi sünni mezhebi de şiilikten fazla farklanmamaktadır. Her
ikisi de beşeri zihnin ürünü ve Tanrı gönderisi değiller. Tarihsel açıdan
şiilik ve sünnilik arasında ayrışma var. Sünnet ehli İslamın siyasi ve hükümet
biçimini özümsemiştir. Bu yüzden usul-i dinin esaslarından biri olarak dinsel
iktidardan yana tutum sergilediler. Buna karşılık şiilik tarihte muhalifet
rolunu üstlenmiştir. Bu yüzden şiilerin İslami bilgileri daha duygusaldır. Bu
da şiiliğin sünnilikten daha hurafi olmasına meydan açtı. Sünnet ehli de vakti
ve sırası geldiğinde şiilerden daha kaddar ve kıyıcı olmuşlar. Çünkü iktidarda
bulunma böyle kaddarlık geliştirmiştir. Terörizm en çok sünni ve hurafeler en
çok şii kaynaklıdır. Tanrı ise terör ve hurafelerden uzaktır. Şiilik
sünnilikten sonra ortaya çıktığından sünni iktidarlara karşı olanlar şiiliğe
eğilimlenmiş ve şii sıralarında yer bulmuşlar. Böylece din siperi arkasında şekillenen
şiilik adlı siyasi ideoloji iktidarı elinde bulunduran sünniliği dinsizlikle
suçluyordu. Bu yüzden sahtekarlık, yalan ve iftira şii mirasta daha fazladır.
Güçlü tarafın, yani iktidarı elinde bulunduran sünniliğin yalan ve sahtekarlığa
ihtiyacı yoktu, gücünü sürdürebilmesi için kılıca ihtiyacı vardı. Şiilerin Kur’an
ve Peygamberi önemsememelerinin de sebebi buydu. Şiilik için Kur’an ve
Peygamber önemli olmamıştır. Çünkü Kur’an ve Peygamber söylemi tarihsel açıdan
zaten egemendi ve iradesini kılıç gücüyle sürdürüyordu. Sünnet ehli Kur’an ve
Peygamber sünnetine muracaat ediyordu. Çünkü kendi meşruiyetlerini bu yolla
sağlamış oluyorlardı. Hatta böyle bir hükümetin başında Saddam gibi bir
diktatör dursaydı da, Kur’an ve sünnetten durumu açıklayacak yorumlar
çıkarabiliyorlardı.
-
Arap ateist: Ateitsler hakkında düşünceleriniz nedir? Sizce de
Tanrı onlardan ateist oldukları için öc mü alacak?
-
Elkubbanci: Bu, Tanrı ile ilgili olan bizim tasavvurumuzla bağlantılı
bir konu. Tanrıyı Saddam gibi intikamcı ve diktatör bir varlık gibi sanıyorsak,
o zaman evet, Tanrı hepinizden öc alacak, sizi itirafa zorlayacaktır. Çünkü bu
tasavvura göre Tanrıya inanmanın şartı aynen Saddam’ın örneğinde olduğu gibi adamların
var olmaları ve inkişaf basamaklarında yükselmeleridir. Lakin Tanrıyı kerem ve
merhametini göstermek için kainatı yaratmış olduğunu tasavvur edersek, o zaman
bu tasavvurun anlamı şudur ki, Tanrı bütün yarattıklarını sevmektedir. Böyle
olduğunda doğadaki yasalar gibi varlıkta ahlaki bir yasanın egemen olduğunu
kabul edeceğiz. Bu yasa insanın iyi ve kötü amellerini etkiliyor. İnsan iyilik
ederse iyilikle, kötülük yaparsa kötülükle karşılaşıyor. Ateist bir kişi iyilik
yapar, yararlı ve hayırlı işler eder, başkalarını severse, Tanrının lutfuna
mazhar olur. Tanrıya inanıp da kendisini mumin olarak zann eden, ama salih
amelde bulunmayan, yani barış düşüncesi üretmeyen kişiler Tanrının lutfuyla
karşılaşmazlar, kötülükle karşılaşırlar.
-
Ateist Arap: İslamı kendisinin araştırıp anladığı bir kişi ile
körüne taklit eden bir müslüman arasında nasıl bir fark vardır?
-
Elkubbanci: Geleneksel, sokak ve çarşı islamı körüne inanan
birey ister. Lakin bu tür İslamın baskısı altında ezilenler var. Onlar
kendilerini bu tür İslam algılayışının dışına çıkardıklarında gerçek İslamla
bireysel araştırmaları doğrultusunda karşılaşırlar. Birsel us ve vicdanlarında
hakikati arama duygusu onları İslamla tanıştırır. Bu emek sonucunda akılda ve
vicdanda kazanılan İslam sadece geniş öğrenme sürecine odaklı değildir, hem de
hayır ve barış istikametinde genelin de yararınadır. Böyle bir İslam
algılayışına ulaşmak için toplumsal ve geleneksel din anlayışı ile çatışmak
gerekiyor.
-
Arap ateist: “Arap ateist dergisi” sizi söyleşmeye davet
ettiğinde tepkiniz ne oldu?
-
Elkubbanci: Özel bir tepkim olmadı. Benim ateist dostlarım az
değildir. Ben kendi düşüncem ve imanım çevresine duvar örerek diğer farklı
görüşleri duvarın dışında bırakan kişilerden değilim. İnsanları inanç ve
düşüncelerine göre sınıflandırıp bir kenara bırakmam. Benim ölçüm insanlık ve ahlaksal
değerlerdir. Bence ateistlik de deistlik gibi bir tür yaşam biçimidir. Tanrıyı
aklında ve yaşamında bulamayan insanın Tanrıyı inkar etme hakkı vardır. Zaten
bu durumda Allahı inkar etmek artık onun görevi olmalıdır. Böyle etmezse,
yalancı ve ikiyüzlü adam olur. Ateistlerin içindeki dürüst adamların da
dürüstlüklerinin sebebi budur. Şunu demek istiyorum ki, Allahı alemde göremeyen
ve böyle bir görmeye de gereksinim duymayan kişi “Allah yoktur” diyor ve kendi
açısından da doğru söylüyor, onun söylediği tam olarak ahlakidir. Çünkü onun
ahlak sistemi Tanrıya ihtiyaç duymamaktadır. Bir mumin de Allah vardır
söylediğinde onun da söylemi ahlakidir. Çünkü onun Tanrıya ihtiyacı vardır ve
Allah’ı sürekli varlıkta ve kendi
hayatında hazır olarak görmektedir. Tanrı dışarıda var olan nesneler türünden bir
varlık değildir. Tanrı insanın içi ile sık ve derin bağlantılıdır.
-
Arap ateist: Arap ateistini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle Arap ateisti hakkında ne düşünüyorsunuz?
-
Elkubbanci: Bunu mübarek bir olgu olarak görüyorum. Bu, Arap
düşünce hayatında yeni ve gerekli bir olgudur. Arap ateitsler toplumun tarihsel
aklını sarmalamış olan bu geleneksel dinci örümcek ağının dışına çıkmaya
çalışmaktadırlar. Doğuştan omuzlarımız üzerine çöken ve her birimizin aklını
karanlığa gömen ürfi ve toplumsal geleneksel din baskılarına Arap ateistler aldırış
etmeden düşünme yolunu seçmişler ve bu gerçekten de mübarek bir ortaya
çıkıştır. Daha önce de söylediğim gibi
günümüzde İslam adıyla pazarlanan dinin Allah’la hiçbir ilgisi yok. Tam tersine
bu din Allah yerine yerleştirilerek ona tapınan bir put haline gelmiştir. Kendi
aklının özgürlüğüne saygı gösteren herkes bu dinden uzaklaşmak
yükümlülüğündedir. İslamın doğuşu sırasında müslümanlar şirkten uzaklaşarak
tevhit dinine girdikleri gibi, çağımızda da aynen ilk müslümanlar gibi, bize
sunulan puta dönüştürülmüş geleneksel şirk içerikli İslam’dan uzaklaşarak tevhit İslam’ına girilmelidir. Bunun için ilk
adım toplumsal tabu ve putu kırmaktır. Bu put kırma işte “la ilah”la başlar. “La
ilah”, yani Allah yoktur, yani ateism. Allah’a doğru hareket bu itirazdan ve
inkardan sonra başlar. “Allah yoktur” demek, aslında Allah’a doğru
yönelmişliğin mukaddimesidir. Böylece ateism hakiki imana ulaşmanın ilk evresi
olarak ortaya çıkar. Ateist Allah’a inanmamakla yolun sonuna ulaştığını
sanmamalıdır. Bu bakımdan ilhat imana ermenin zaruri mukaddimesidir. Ama ateist
dostlarımla ilgili beni rahatsız eden iki durum var: 1- Ateist dostlarımız
toplumun tepkisi üzerine korkup geri çekilmemeli, ikiyüzlü davranmamlıdırlar. Ateist
olduklarını toplumsal tepki üzerine saklamamalıdrılar. Böyle ederlerse, ikiyüzlülük
adlanan ahlaksızlığın kokumuş bataklığına sürüklenirler. Onlar ateist
olduklarını büyük bir cesaretle beyan etmelidirler. Şehit Hüseyin Merve, Faht,
Hadi Alevi ve uyanık vicdana sahip olan diğer marksistler gibi.* Arap ateistler böyle etmezlerse, çarşı
dini tarafından hazmedilirler. Bence onurlu bir insan için en önemli şey onun
özgürlüğü ve bağımsızlığıdır. Bu iki özelliğini yitiren kişi artık hiçbir şeye
sahip değildir. Bu ikisi dışında neyi olsa ve ne kazansa da, hiçbir değer ifade
etmez. İster mumin olsun ya da mulhit, şii ve sünni, seçkin ve ya avam. Bu iki
ahlaki özelliğini kaybederse, onda olumlu bir şey aramaya gerek kalmaz. Ateistler
indiki marksistlere benzememelidirler. Çünkü şu anki markisistler onurlu
davranmıyorlar. Partilerinin önüne “Hz. Fatıma’nın şehadeti dolayısıyla Hz.
Mehdi’ye baş sağlığı veriyoruz” diye yazıyorlar. Bu, açıkça onursuzluk ve
ikiyüzlülüktür. 2- Ateist dostlarımla ilgili ikinci endişem de şöyle ki,
onların ateistliği sorumluluktan kaçmaları ve ahlaki değerlere yüz çevirmeleri
anlamında olmamalıdır.
-
Arap ateist: Son zamanlar Arap ateistler sosyal medyada çok
aktifleşmişler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
Elkubbanci: Daha önce söylediğim gibi bunu mübarek bir gelişme
olarak niteliyorum. Ussalcılığa, uygarlığa, ürf ve gelenek boyunduruğundan
kurtuluşa ve batıldan arınmaya doğru bir girişim olarak görüyorum.
-
Arap ateist: Mısırda yeni yasa tedvin edilmektedir. Bazıları
bu yasaların hazırlanmasında ateistlerin de katkıda bulunmalarından yanadır. Yasaların
tedvininde atesilerin de temsilcilerinin olmasını savunuyorlar. Ateistlerin
insani ve yurttaşlık hakları konusunda ne düşünüyorsunuz? Çünkü ateistler
kendileri bile bu konuda çok çekingen ve utangaç davranıyorlar.
-
Elkubbanci: Ateistlerin bu isteklerini kabul etmiyorum. Yeter ki,
biz hepimiz laiklikten yana tutum sergileyelim. Zaten laik bir düzen bütün
dinlere, mezheplere, ideolojilere ve inançlara aynı mesafede durmaktadır.
Laiklik hiçbir grubun çıkarlarına karşı olmadığı gibi, hiçbir görüşün de
tekelinde olamaz. Ateistler toplumdan ayrıca bir grup değiller. Hepimiz laik
düzenin çatısı altında barış içinde ve karşılıklı saygı ortamında bir araya gelebiliriz.
Laiklik tüm yurttaşların inanç hakkına saygı ile yanaşır ve onların yaşama
hakkını güvence altına alır. Bu konu doğal olarak politik içeriklidir. Lakin
kültürel açıdan ateistler donmuş ve durukmuş Arap zihniyetini
devindirebilmeleri için “ateist kimlik”leri ile davranmalı, fikir
üretmelidirler. Durgun Arap dinsel dünyasını bu şekilde devindirebilirsiniz. Dinsel
ön yargıları, yüzyıllar boyunca birikmiş düşünme karşıtlığı tarihsel ve sosyal
ortamı değişebilirsiniz. Ama Mısırda dinci İhvan partisine karşı ortaya
çıkan devrim aydın ufka doğru bir harekettir. Gelişmeye, insanlığın
çiçeklenmesine doğru bir açılıştır. Büyük Fransa İnkılabının amaçlarına hizmet
eden gerçek bir devrimdir. Öyle bir devrim ki, ideolojik ve dinci dürtüler onun
terkibinde mevcut değildir. Sadece insancıl ve ussal etkenler onun hareket
verici kuvvetidir. Ama nasıl sonuçlanacağı henuz belirsiz. Dinci partiye karşı
halkın itirazı kendi zatında gelecek açısından ciddi bir ilerlemedir.
-
Arap ateist: Sizin evlatlarınızdan veya yakın akrabalarınızdan
biri ateist olursa, onunla nasıl davranırsınız?
-
Elkubbanci: Onun ateistliği sınıfsal değil, ussal ve vicdani olursa,
onunla ilişkilerim normal şekilde devam eder. Nitekim bireylerin de imanı
sınıfsal ve manevi olarak iki kısma ayrılmaktadır. Sinıfsal ateistlik heva ve
hevesten türemekte, etik sorumluluktan uzak durmaktadır. Sınıfsal iman da öyle.
Ama manevi ateistlik insancıl duygunun mahsulü olduğu kadar da fesada gömülmüş
sosyal vicdanda Tanrıyı bulamayan bilinçli arayıcı aklın ürünüdür. Ayrıca, bilinçli
ateism Allah ve din adına akıtılan kanlara karşı düşünsel baş kaldırıdır. Böyle
bir ateistin vicdanı onu Allahı, İslamı ve diğer dinleri inkara seslemiştir. O,
maneviyatlı ve sorumlu bir ateisttir.
-
Arap ateist: Son sorumuzu da soralım: Ateist okurlara ve
ateistlerin dergisine bir tavsiyeniz var mı?
-
Elkubbanci: Evet, onlara bir tavsiyem vardır. Terörün, etnik
ve mezhepsel çatışmanın yaygın olduğu bu devirde bizim ihtiyaç duyduğumuz şey
din değildir, ahlaki değerlerdir. Vicdana dönüş ve humanist değerleri
canlandırmak gerekir. Bizim insani kimliğimiz din, mezhep ve milliyet gibi
sahte değerlerin esaretindedir. Bu yüzden büyük ahlaki kriz yaşanmaktadır. Bu
sahte kimliklerin yalan ve antiinsani olduğu artık ifşa edilmiştir. O zaman
gerçek kimliğimizi, yani insani kimliğimizi yüceltmeliyiz. Biz müslüman, şii,
sünni, ateist olmadan önce insanız.
Çevirdi: G. GKaynak:
http://tribun.com/tajrobejahani/2497-2016-02-29-21-56-06
[1] «إِنَّ اللَّه لا یَنْظُرُ إِلَى أَجْسَادِکُمْ و لا إِلَى
صُوَرِکُمْ وَلَکِنْ یَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِکُمْ»
·
Hüseyin Merve (1910-1987) Lübnan’lı sol aydın
yazar idi. “Arap-İslam felsefesinde materyalist akımlar” adlı kitap yazdı. Bu
eser büyük tepkilere yol açtı. Hizbullah terör örgütü tarafından öldürüldü. Faht
adı ile ünlenen Yusuf Salman (1901-1946) Iraklı siyasi faaldı. İrak’ta idam
edildi. Hadi Alevi ( 1933- 1998) Iraklı sol düşünür ve yazardı. Onun
“İslam tarihinde işkencenin tarihi” adlı kitabı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder